Eteğimizdeki Taşları Dökelim Mi?

Kış ayları yavaş yavaş yaklaşırken, mevsimlerin en güzeli sonbahar geldi çattı nihayet. Ah o güzel yaprakların renkleri nasıl da raks ediyor farklı tonlarında güzelim ağaçlarda. Gelsin selfieler, özlü sözler sosyal medyaları süsleyedursun. Gelin biz eteğimizdeki taşları dökmenin mevsimi yapalım sonbaharı.

Eteğimizdeki Taşları Dökelim Mi?

Hep uzaklaşıyoruz, hep kaçıyoruz, hep içimizde bırakıyoruz söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi. Arkamızdan ayrı yüzümüze ayrı değil, net olarak şöyle hayatın gerçeklerini masaya yatırıp uzun uzadıya dertleşsek belki içimiz rahatlayacak. Ama hep bir yalnızlık var çoğumuzda. Hayatın acımasız telaşı, yaşam savaşı ve hayat mücadelesi. Bizi bir başkalaştırdı gitti. Sorunlarımızı çözemeden az bir soluklanır gibi olup kaldığımız yerden devam ediyoruz, etmezsek akış bozuluyor sanki.

Nereye gidiyor bu anlamsız gidiş, yarınımızın hayalini bile yarım yamalak kuramazken, günü kurtardığımıza şükrediyoruz geçiyoruz. Herkes şikayetçi, herkes haklı, herkes isyanda, herkesin derdi bir başka. Kimse de sormuyor ki birbirine günün telaşında nasılsın diye?

İşi düşenin hatırladığı şu yeni düzende işi bitince unutulup gidenler silsilesi uzayıp gidiyor. Ne mi anlatıyorum bende içimde dolup taşan sıkıntıları satırlara üstü örtülü dökmeye çalışıyorum. Belki de en güzel dertleşme satırlara dökülen kelimelerde saklıdır. Konuşamadıklarımızı yazarak derdimizi, isyanımızı haykırmak da rahatlatır bir yerlerde kim bilir. Demem o ki günümüzün hızla gelişen iletişim çağında insan ilişkilerinin acımasız kopuşu biz bir başka sürüklüyor. Hayatı bir nebze de olsa yavaşlatarak ilerlemek, hak ettiğimiz gibi bir yaşam kalitesini arzuluyoruz elbette çoğumuz. Arka haberin ilk tanışma yazısında şöyle bir soru işaretleri bırakarak merhaba demek istedim sizlere. 

Sevgiyle kalın…