Bu ülkede elitler bir gün başa gelecek. Ama hangi elitler?

Gündem ve hayat çocuk tecavüzcülerine, görevi kötüye kullananlara ve en önemlisi de hayat pahalılığı yüzenden kıvranan insanlara odaklanmışken, tarihin tekerrürüne şahit olmak, ister istemez endişe yaratıyor… Beyefendinin şiir mağduriyeti ile HSYK üyelerine hakaret bir tutulamazmış gibi derinliksiz beyanatlara elbette kulak tıkıyoruz. Ama tecrübe ile sabittir ki, yaratılan mağduriyetle başa getirilenlerin bu ülkeye pek de hayra alamet işler yapmadığının da canlı şahidiyiz…

Bu ülkede elitler bir gün başa gelecek. Ama hangi elitler?

Neyse biz konumuza dönelim…Her dönemin bilirkişiliğine soyunmuş her şeyi bilen, dünün basın bülteninden yaptığı iki satırlık habere bile imza koyup prim yapmak isteyen sonrasında, sermayenin adamı olarak demokrasi havarisi kesilen sözüm ona gazeteciler, ekranlarda boş konuşan kafalara dönüşürken, bir tutam kas olan beyni de hatırlayarak çalıştırmak gerekir, öyle değil mi?

Efendim, kendileri bir şiir okudu hapse atıldı, biz elitler susmuşuz... Biraz kafası çalışan herkes bilir ki o şiir Ziya Gökalp'in orijinal şiiri değildir ve Cevat Özdemir tarafından değiştirilmiştir. Kaldı ki konu şiire gelene kadar bir sürü aşamadan geçilmiş, bir sürü uyarılar verilmiş ve mağdur yaratma adına şiirde patlamıştır. Beş yıldızlı otel konforunda hapishanelerde ceza infaz edilmiş ve hapishane müdürü milletvekili olarak taltif edilmiştir. O zamanlar, biz elitler hatta ucube yorumla,ultra aydınlar susmuşuz...

Elitin ucuzu felaketin sebebi…

Biz aptal değiliz beyefendi, sonunu gördüğümüz senaryoları başından alkışlamayız. Siz, sırça köşklerde oturup lüks arabalarınızla fabrikanıza giderken, "biz halkız halkın içinde yaşıyoruz" diyerek, -mış gibi yapan sizlere ucuz elit denir ki, çekirge sürüsünün yarattığı felaket sizin yanınızda az kalır…

Buna karşılık bilgiyi içselleştirerek, fikir sahibi olan ve her alanda eksiğini tamamlayarak ilerleyen ama demokrasi ve hukukun üstünlüğünün herkesin sığınacağı tek liman olduğunu düşünen kişilere ise AYDIN denir ama siz kendiniz gibi bildiğiniz için elit der ve küçümsersiniz...

Öyle ki, 2 - 3 dil bilmelerinin yanında sayısız eğitimden geçmiş dış işlerinin tecrübeli bürokratlarını da “monşer” ifadesiyle küçümsemekten geri durmadınız.  Türkiye’nin dışa açılan yüzü olan dış işlerini, tecrübeyi geçtim dil bilmeyen elemanlarla doldurarak, yaşadığınız hezimetlerin hangi birini sayalım…

Belki hatırlarsınız, bir zamanlar bu ülkede insanlar, ulaşamadıkları aydınlara da "entel" deyip geçiyorlardı... Zordur tabi, beyni bilgi ile doldurmak, cebi para ile doldurmaktan…

İstediğiniz partinin üyesi olun. Bu o partinin hatalarını yok saymak ve biat kültürü ile hareket etmeyi gerektirmez. Semra Özal’ı Kadın kollarında "Nerede Hatamız Var" konulu bir parti içi toplantıda dinlemiştim. Suya sabuna dokunmak istemeyen parti yalakaları, her şey güllük gülistanlık tonunda söylevler çekerken Semra Hanım ayağa kalktı ve "hanımlar her şey dediğiniz gibiyse neden tulum çıkaramadık, ben hatalarımızı soruyorum. Tespit edelim, bilelim ve düzeltelim. Eğer vatandaş size hatamızı söylüyorsa, kabul edin ve rapor edin. Anlamsızca savunmayın" demişti. Gerçekten kendisinden hiç beklemezdim... Şaşırdım mı, EVET.

Sizi destekleyenler bile seçim sonuçlarını "fabrika ayarlarına dönüş" olarak yorumlarken, demek ki bu ayarlardan sapıldığını da açık açık kabul ediyorsunuz demektir… Verdiğiniz zararın hesabı yargıya ne zaman taşınacak, merakla ve sabırla bekliyoruz…

Edep ya hu

Seçim bir başarıdır ve halk iradesidir. Saygımız elbette sonsuzdur. Sizden bir farkımız, 7 Haziran'da tek başınıza iktidar olamadığınız zamanda da biz kahkaha atmadık. Hatta bu kadar zamandır iktidarda olan ve emeği geçen partinin koalisyonda olması gerektiğini söyledik. Ama siz 1 Kasım'da seçim kazanınca zafer çığlıkları attınız. Küçücük aklınızla, kırıntı kadar bilginizle, partilere akıl vermeye başladınız... Keşke biraz kibar olmayı ve tevazu sahibi olmayı öğrenebilseydiniz…Edep yahu derken biraz umutlanmıştık gerisini getirirsiniz diye ama bugün Hz. Mevlana’nın 7 öğüdünü şiddetle hatırlatmak ihtiyacındayım ama bir faydası olur mu bilmiyorum…

Suruç’ta ve Ankara’nın göbeğinde patlayan bombaları göremeyen bir ülke istihbaratının aczi ile başlayan süreçte 700 insanın canı gitti. Bu ülkenin başbakanı çıktı ve ‘oy oranımız arttı’ diyebildi. “Artık şehitler gelmeyecek” ifadesi ile birleşince, 12 Eylül askeri darbesinin ardından bıçak gibi kesilen çatışmaları hatırladık. Bu ani bitişin nasıl olabildiğine hep birlikte şaşmıştık ama kanmamıştık… Bugün de aynısı olursa o zaman siz sivil darbenin ta kendisininiz…Eğer bomba patlamayacak ve şehitlerimiz gelmeyecekse ve bu yapılabiliyorsa, “NEDEN YAPMADINIZ?” Bugün binlerce aile gözyaşı döküyor, siz seçim çığlıkları atarken…

Delik deşik anayasa

Unutmayın ki, siz sadece yüzde 50'nin oyunu aldığınız. Diğer yüzde 50 size oy vermedi. Bugüne kadar olan tüm hükümetler, tabanı kucaklamak derdine düştüler ve çok da başarılı olamadılar. Keşke onlar sizin gibi düşünüp, “bize yüzde 50” yeter deselermiş…Düşünememişler işte…Belki de içleri elvermedi…

Mecliste PYD ve DAEŞ oylanırken biz hukukun üstünlüğünü isteyenler susmuşuz. Siz, IŞİD’e terör örgütü diyebildiniz mi… Siz Oslo'da terörist başı ile masaya oturup, oturmadık derken belgeler kamuoyuna sızdıktan sonra mecburen kabul ettiğiniz görüşmeleri, sessiz sedasız Dolmabahçe mutabakatları yaparken, halkın iradesini temsil eden Meclis'teki oylamaya suskun kalan dahası susmak zorunda bırakılan sizin deyiminizle biz elitler mi, hatalıyız...

Bu ülkede, “anayasa bir kere delinse ne olur” diyenleri de gördük. Bugün, anayasa hukukçularının birçoğunun uygunluğu konusunda görüş birliği yaptığı 1961 anayasasının hüküm sürdüğü dönemlerde ve sonrasında, işleyen hukuk ve bağımsız yargılama süreçlerinde yapılan hataları bugüne baktığımızda, mumla arar hale geldik. Bir ülke tarihi yaşlarımızdan ibaret değildir. Biraz daha geriye gidip araştırmak gerekir, “bu ülkede hukuk ne zaman vardı” gibi manasız bir soru sormadan önce…

Size göre biz elitler bu ülkede;

Cumhuriyet ve laikliğin tartışılmaz derecede önem taşıyan bir değer olduğunu,

İki ayyaş, onlar vals yapıyordu lafları ile bir ülkenin değerinin, değersizleştirilmesini,

Hırsızların ve yolsuzlukla suçlananların balkonlara çıkarılarak taltif edilmesini,

Balyoz ve Ergenekon gibi davalar üretilerek masum insanların hayatlarının karartılmasını,

Uzun tutukluk sürelerinin azaltılmamasını,

Yazacak gazete bulamayan biz muhalif gazetecileri,

Cebi ve düğmesi olmayan cüppelerle hizmet verenlerin, adalette herkese eşit davranmamasını,

Yandaş ve bilgisiz bilirkişilerin verdiği düzmece raporlara göre karar almak zorunda bırakılan hâkimleri,

Madenci tekmeleyen bakan danışmanlarını,

Elinde sopalarla çeteleşen partililerin bastığı gazeteleri,

Bu ülkede, Arap mahallelerine Türkler alışacak diyebilen ve halk iradesini hiçe sayan milletvekillerine,

Tarım ve üretim politikalarıyla üreten bir toplum olamamayı ve hakça paylaşamamayı,

Oğlu savcılık kanalıyla aranırken yanında gezdiren dönemin bakanlar tarafından yönetilmemeyi,

Küstahça oy sandığına oy fırlatan küstahın büyükelçi atanarak artık vergilerimizden maaş almamasını,

İstiyoruz ve bunları hiç unutmayacağız...

Bir de koruma ve sekreter talep etmeyen, kırmızı ışıkta duran Ahmet Necdet Sezer'i ve fizik alanında sayısız önemli deneye imza attığı gibi üniversite kampüsünde ve nerede olursa olsun yemek tepsisini kendi taşıyan, Erdal İnönü'yü mütevazı yaşamlarıyla Ecevit'leri gerçekten hiç unutmayacağız...

Sizden ricam, konuşmalarınıza ve laflarınızın endazesine biraz daha dikkat etmenizdir… Kulaktan dolma bilgilerle yapılan yanlışlar, kavgaya sebep oluyor.Dindar ve kindar olarak siz kavga sevebilirsiniz. Hatta millet iradesini temsil eden Meclis’te, yumruk atarak yoğun bakımlık ettiğiniz milletvekilinden özür dilemeyi, olmayan onurunuza yediremeyebilirsiniz ama ne yazık ki biz elitler, kindarlığı inançla yan yana getiremediğimiz gibi sizin tarzınız olduğu üzere şiddet seviciliğinden de nefret ediyoruz.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi “hataları örtmekte gece gibi olabilmek “ için çok ama çok çalışıyoruz. Size rağmen…