Başını ellerine alıp, yorgun adımlarını taşıyan kadınlar...

NİLGÜN EGE
Başını ellerine alıp, yorgun adımlarını taşıyan kadınlar... Yaşamın yoğun tempoları içinde kendilerini kaybeden, kendi ihtiyaçlarını unutan kadınlar...
Günün her saati, her dakikası koşuşturmaca içinde geçiyor.
Ev, iş, aile, anne, baba, kayınvalide, kayınpeder, sosyal yaşam... Her biri,
kadınların omuzlarında ağır bir yük gibi duruyor. Ancak bu yük; genellikle
kadınların kendisini unutmasına, kendi ihtiyaçlarını ihmal etmelerine neden
oluyor.
Biz kadınlar, yaşamımız boyunca sevdiklerimiz için birçok fedakârlık
yaparız, çünkü çocukluğumuzdan beri öyle kodladılar beynimize. Bizden
istenileni yaptığımızda, hatta kusursuz bir şekilde yaptığımızda herhâlde içten
içe hayata dair hayalini kurduğumuz ödüle ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Buna da
uzmanlar ‘’Kül kedisi sendromu’’ diyorlar. Sanırım bu da özgürleşme ve
hayata dair korkuları beraberinde getiriyor; ama gün geliyor yıllarca yaptığın fedakarlıklar
kendini unutup gelecek kaygısıyla hayat telaşına düşerek, eşini ve çocuklarını
hayata tutundurmak için verdiğin mücadelenin yok sayıldığını gördüğünde
yaptığın her şeyin değersizleştirildiğini hissettirdiklerinde işte o zaman
gerçekle yüz yüze kalıyorsun. Ve içten içe hesaplaşmaya başlıyorsun; gençliğin
gitmiş, güzelliğin gitmiş, yavaş yavaş sağlık sorunların başlamış ve gerçekten değer
miymiş? Kendini unutmak sorusunu sormaya başlıyorsun, yaşanan o karmaşa ile
onca yıl kendin için hiçbir şey yapmamışsındır. Her zaman önceliğin kendin
değil evlatların ve ailen olmuştur. Bu önceliklerin önüne kendini
koyamadığın, koymadığın için de kendini unutan kadınlar; elinden giden
zamanla baş başa kalıyor ve korkular başlıyor. Gelecek kaygısı, çocuklarıma
ne olur korkusu...
Kadınlar mutsuz evliliklere, evlere, odalara hapsediliyor ve
sonunda da kül kedisi gibi hayalini kurduğu hayatın kabağa döndüğü gerçeğini gördüğünde
ise ’’ çok geç artık, ucunda bir ödül verilmiyor ’’ diyorsun. Evet belki
onca yıl emek verdin, birçok fedakârlık yaptın kendini unuttun ve yorgunsun, kader
veya hayatındaki insanlar bu zamana kadar sana bir ödül vermediler, bundan sonra
da vermeyecekler zaten... Onlar ’Bu
zaten onun görevi, yapacak!’ düşüncesinde oldukları sürece bir ödül veya
takdir beklemekte anlamsız olur.
Toplumun bel kemiği, toplumun aynası, ailenin temeli olan
biz kadınlar, hayatın bize yazdığı rolü oynarken kendi varlığımızı unutmamıza
neden olmamalıdır. Evet Toplum bize kalıbı dar bir elbise biçmiş ve o elbisenin
içine sığmamız için biz kadınlarla yüzyıllardır mücadele veriyor. Kimimiz bu
elbiseyi kendine çok yakıştırıyor, kimimiz kalıbın dar olduğunu bile bile
kendini unutma pahasına mecbur olduğu için içine sığmaya çalışıyor. Ama ben artık
kadınlar olarak o kalıbı dar olan elbiseyi giymek zorunda olduğumuzu
düşünmüyorum. Evet toplum olarak kural ve kaidelerimiz var ve bizlerde onlara
göre yaşamak zorundayız, fakat kadın olarak dünyaya gelmiş olmamız öncelik
olarak insan olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Biz kadınlar da bunu hiçbir zaman
unutmamamız, yapmamız gereken görevler arasında önceliğimizin kendimiz olduğunu
hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Biz kendimizi unutup hayat telaşına düştüğümüzde
eşin, çocukların, ailen veya sosyal çevren tarafından hatırlatılan ve yüzüne
vurulan gerçeklerin karşısında acı çekmek zorunda kalmamak için ''hayat kitabının'' her bir sayfasına umutlarımızı hayallerimizi yazarak, kendimizi unutmadan mutlu
ve sağlıklı bir şekilde yaşayalım bu hayatı.
Mutlu ve sağlıklı bir kadın, etrafındaki herkes için pozitif
bir etki yaratır.
Ve Kadın
Kim olduğunu unutmuş,
Adını, yüzünü, yerini,
Ancak içinde bir ateş yanıyor,
Bilinmeyen bir yolculuğa çıkmak için.
Yıldızlar ona rehberlik ediyor,
Gece ona sır gibi sarılıyor,
Geçmişin yükü hafifliyor,
Ve kalbi özgürlüğün şarkısını söylüyor.
Göğsünde bir umut çiçeği açıyor,
Unutulmuşluğun karanlığına karşı.
Yıldızlarla dans ediyor,
Ruhu sonsuzluğa doğru yükseliyor.
Dörtlük:Nilgün Ege
İlk Yorum yapan siz olun!